17 Haziran 2011 Cuma

Bozulan yiyeceklerin tat ve kokuları ya değişmeseydi?





Bal,çilek,muz,portakal... Hepsinin kendine özgü hoş bir tadı ve uzaklardan bile alınabilecek kadar keskin bir kokusu vardır. Herbirinin kokusu oldukça cezbedicidir; insanın iştahını açar ve yeme hissi uyandırır. Görünümleri çok parlak, canlı ve dikkat çekicidir.

İnsan için zararlı olabilecek herşey ise; oldukça kötü kokar; ekşi ve bozuktur. Örneğin; bozulan bir yiyeceği küf kaplar, yumuşar, şekli değişir, rengi solar ve kararır. Kokusu ağırlaşır ve keskinleşir, tadı bozulur. Hem görünümü, hem de kokusu ve tadıyla insanda bir yeme isteği oluşturmaz; aksine itici gelir.

İnsanın aczini bilen Allah, hem insana dünyayı algılayabileceği duyular vermiş; hem de etrafındaki dünyayı bu duyularla "büyük bir uyum içinde" yaratmıştır.

Şüphesiz "Herşeye Güç Yetiren" Allah; bozulan ya da zararlı bir yiyeceği tapteze gösterebilir, cezbedici kokutabilir ve şeker gibi tattırabilirdi. Ya da insanı bozuk bir yiyeceğin kokusundan etkilenecek, tadından zevk alacak ve görünümüne imrenecek şekilde yaratabilirdi. Yedikten saatler sonra vücudumuzda ciddi ağrılar ve rahatsızlıklar hissetmemizle, yediklerimizin bozuk ve zararlı olduğunu ancak farkediyor olabilirdik.

Yediğimiz yiyeceklerde ve içeçeklerde bize tehlike sinyali veren böyle bir alarm sisteminin varlığı şüphesiz insanın aczini en iyi bilen Rabbimizin kullarına bir rahmetidir. Kötü görüntü ve kokunun beynimizdeki algı merkezlerinde çözümlenerek bozuk ve zararlı bir besine işaret ettiğini anlamamız ise; şüphesiz çok büyük bir şükür konusudur.

Gün içinde hiçbir dakikasını bu duyularını kullanmadan yaşaması mümkün olmayan insanın, bu gerçeği sık sık tefekkür etmesi ve şükrünü eksiksiz yapması gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder